“Bu çocuklarla ne yapacağımızı bilemez olduk. Birbirlerini yiyecekler yakında. Sanki kanlı bıçaklı düşman gibiler. Ne yapsak olmuyor. Ne küçükte saygı ne de büyükte sevgi hissi var. Sanki aynı kandan değil de düşman evlatları gibiler. Çaresiz kaldık. Lütfen yardımcı olun bize”
Aralarında iki yaş olan iki ergenin annesine ait çaresizliğin ifadesi, yukarıda yazdıklarım. Çaresiz, kızgın, üzgün, umutsuz ve yorgun bir ses tonu ve buğulu gözlerle bakıyordu bana anne. Sanki yılların yorgunluğu omuzlarını çökertmiş, yüreği ile birlikte yüzünün feri de gitmişti.
Birden fazla çocuğu olan anne-babaların en çok şikayet ettiği konulardan biri de kardeş kıskançlığıdır. Her biri nadide birer varlık olan evlatların anlaşamaması, çekişmesi hatta bazen kavga etmesi anne-babaları her zaman rahatsız eder. Evdeki bu rekabet konusunda anne-babalar ne yapacakları konusunda çoğu zaman yetersizlik ve çaresizlik hissederler. Bazen de bu konuda çözümler üretmek için uzman desteğine başvurmayı yeğlerler.
Peki, kardeşlik ilişkisinin doğasında ne vardır acaba? Kardeşler ne hisseder karşılıklı olarak? Birbirlerini kardeş olarak mı yoksa rakip olarak mı görürler? Gerçekten kavga etmek zorunda mıdır, yoksa gayet tabii olarak sağlıklı ilişkiler kurabilirler mi? Daha sağlıklı kardeş ilişkileri için yapılacak bir şeyler var mıdır, yoksa bu kabul edilip sineye çekilmesi gereken bir durum mudur? Üzerinde durulması ve çözülmesi gereken birçok soru var, bu konuda.
Temel beklenti, çoğunlukla aynı imkanlara sahip, aynı ilgi ve sevgi kaynaklarından beslenen, kan bağı ile bağlı kardeşlerin saygı, sevgi, anlayış ve hoşgörü ile huzur içinde bir ilişki kurmasıdır. Kardeşlerin; paylaşabilen, gerektiğinde yardımlaşan ve birbirlerini destekleyen, maddi ve manevi tehlikeler karşısında tek vücut olan bireyler olmaları ütopik bir beklenti gibi gelir anne-babalara çoğu zaman. Nadir de olsa geçinebildiklerinde sanki evde cennet esintileri hissedilir. Tabi bu esintinin fırtınaya dönüşme riski her zaman olasıdır.
İlk cinayetin Hz. Adem’in çocukları arasında işlendiği düşünülürse kardeşliğin çok da kolay bir izahının olmadığını, kardeşlik psikolojisinin üzerinde durulması gereken çok karmaşık bir yapı olduğunu söyleyebilirim. Şüphesiz bu konunun bir yazı ile ele alınıp çözülmesi sağlıksız bir girişim ve gerçekçi olmayan bir beklenti olur. Benim de böyle bir iddiam olmamakla birlikte konu hakkında bir farkındalık oluşturma çabam olacaktır.
Anne-babanın bir çocuğa sunacağı ya da sunabileceği her türlü maddi ve manevi imkanı bir pastaya benzetebiliriz. İlgi, sevgi, şefkat, para, oyuncak, oda, zaman, kucak… Bu pasta ailede ortada duran ve kardeş sayısına göre payın düştüğü bir pasta. Akla “Bunda ne var, pastayı kardeş sayısına eşit parçalara böler, dağıtır ve sorunu çözeriz” fikri gelebilir. Bu kulağa hoş gelen ama maalesef çözüm için yeterli olmayan bir düşünce.
İnsan yapısı ve psikolojisi bu kadar basit işlemiyor, maalesef. İnsan yapısı, aşırı kişiselleştirme ve genelleme gibi bilişsel çarpıtmalar; bastırma, inkar, yansıtma vb. savunma mekanizmaları; kıskançlık, açgözlülük ve haset vb. duygular; id, ego ve süper-ego yapıları; nefis, irade ve vicdan faktörleri ile basit olmayan bir yapıdır. Kardeş denilen her insan yapısı bu karmaşıklığıyla birlikte çözülmesi gereken birer muammalar zinciri. İki kardeş yapısı arasında ilişki dediğimiz bir diğer faktör de işin içine girince konunun biraz daha ayrıntılı ve derinlemesine ele alınması ihtiyacı doğuyor.
Başta da ifade ettiğim gibi sorun sanıldığından daha karmaşık. Çözüm, emek ve gayret gerektiriyor. Dıştaki bir yapıyı değerlendirirken buzdağının görünen kısmını ele alırız çoğunlukla. Gördüğümüz davranışlar, mimikler, tavırlar; duyduğumuz ifadeler ve sesin tonu; dokunarak hissettiklerimiz; kokladıklarımız ve tattığımız tatlar bir kişi ya da farklı bir yapıyı değerlendirmemiz için çok önemli olmakla birlikte yeterli değildir. Buzdağının görünmeyen büyük kısmının dikkate alınmadığı her değerlendirme yetersiz ve sığdır. Oysaki kalıcı ve köklü çözümler için derinlemesine ve bütüncül bir değerlendirmeye ihtiyacımız vardır.
Karındaş kavramından türetilen kardeş kavramı kardeşlerin çok benzer yapılar olduğu yanılgısına neden olabiliyor çoğu zaman. Sanki birileri kardeş ise mutlaka anlaşmak ve sorunsuz ilişkiler kurmak zorunda algılanır. Oysaki bu temel bir yanılgıdır. Fiziki olarak hiçbir ortak özellikleri olmamasına rağmen çok sağlıklı ve keyifli ilişkiler kurabilen bireylerin -kendilerini ruh ikizi, kanka diye niteleyebilirler- aksine tek yumurta ikizi de olsa ciddi sorunlar yaşayan kardeşlerin olduğu da bir gerçektir. Burada vurgulamaya çalıştığım konu; aile ve sosyal çevrenin çoğu zaman reel olmayan beklentilere girerek kardeşleri zor koşullara ittiği gerçeğidir. Oysaki her birey tek ve biriciktir.
Ortada paylaşılacak bir pasta olduğu da düşünülürse ister istemez kardeşler arasında sorunlar oluşacaktır. Önemli olan, bu sorunun makul ve kardeşler arasında ya da sosyal bir destekle çözülüp çözülemediği gerçeğidir. Bununla birlikte kıskançlık olarak nitelenen olgu daha derinlerde farklı psikolojik sorunların veya ağır psikopatolojik hastalıkların belirtileri de olabilir. Bu başlı başına bir yazı konusudur. Bu nedenle bu konuyu başka bir yazıma bırakmayı yeğleyeceğim.
Kardeş kıskançlığı olağan olmakla birlikte; sorunun doğası, kişilik yapıları, ilişki tarzı, duygular, düşünceler, beklentiler, anne-baba tutumları ve kültürel kodlar iyi ele alınıp sağlıklı değerlendirildiğinde çözüm üretilmesi ya da en azından var olan durumun daha iyi hale getirilmesi her zaman mümkündür. Bu konudaki somut tavsiye, öneri ve yapılabilecekleri bir sonraki yazımda ele almaya çalışacağım.

Mahmut Aydın